Beyin ve Sinir Cerrahisi – Nöroşirurji
Beyin ve Sinir Cerrahisi(Nöroşirurji) Nedir?
Beyin ve Sinir Cerrahisi (Nöroşirurji) batıda 20.yüzyıl başlarında ayrı bir bilim dalı,yaklaşık 50 yıl sonra da ülkemizde bağımsız bir uzmanlık dalı olarak kabul edilmiştir.Ancak gerek dünyada ve gerekse ülkemizde hızlı bir gelişim göstermiştir.
20.yüzyılın son 10 yılı ABD’de “Beyin On Yılı “olarak kabul edilmiş ,bu dönemde nörolojik bilimlerle ilgili araştırmalara daha fazla kaynak ayrılmıştır.
Gen mühendisliği çalışmaları,insan ömrünü uzatma ve tümör biyolojisi üzerinde yoğun çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca tanı yöntemleri de gelişmekte, teknoloji bilime şaşırtıcı hizmetler sunmaktadır.
Nöroşirurji de hem tanı yöntemleri hem de cerrahi alet ve malzeme açısından oldukça şanslı konuma gelmiştir.
BT,MR,PET, Anjiografi ,BT Anjiografi ,EEG, Uyku EEG’si,EMG, Doppler Ultrasonografi tetkikler sinir sistemini tutan yer kaplayıcı,damar tıkayıcı ve kanamaya neden olan lezyonların tanısını kolaylaştırmaktadır.
Nöroşirurji bölümünün en çok ilgilendiği hastalık guruplarını sayarsak;
1.Beyin Tümörleri
2.Beyin Kanamaları
3.Bel ve boyun fıtıkları
4.Kafa travmaları
5.Vertebral kolon travmaları,omurilik tümörleri
6.Periferik sinir kesileri,basıları
7.Medikal tedaviye cevap vermeyen epilepsiler olarak sıralayabiliriz.
BEYİN TÜMÖRLERİ
İnsan vücudunda görülen tümörlerin %10’u sinir sistemi dokularından oluşur. Bunların %80-90’ı da kranium içinde gelişir.
Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından kabul edilen,sinir sistemini tutan tümörlerin histolojik sınıflaması şöyledir.
*Nöroepitelyal orijinli tümörler:
*Astrositomlar
*Oligodendrogliomlar
*Epandimal tümörler
*Mixt gliomlar
*Koroid plexus tümörleri
*Embriyonal tümörler
*Menengial tümörler
*S.Sinir kılıfı tümörleri
*Damar kaynaklı tümörler
*Germ hücre tümörleri
*Malign lenfomalar
*Lokal gelişen tümörler
*Metastatik tümörler
*Sellar bölge tümörleri (Kraniofaringioma ve hipofiz tümörleri)
Bunlardan astrositomlar içinde incelenen Gliablastome Multiforme en sık görülen tümördür ve en malign olarak kabul edilmiştir. Genellikle selim tümörler olarak kabul edilen menengiomlannda %15-20’si rekurrans gösterir ki bunlar da anaplastik menengiom diye adlandırılırlar.Çocukluk çağı tümörlerinden olan medulla blustom da habis urlar arasında incelenirler.Metastatik beyin tümörlerinin %44’ü akciğer ,%10’u meme,%7’siböbrek %6’sı dagastrointestinal sistemden kaynaklanır.
Beyin tümörü vakalarında en çok görülen şikayetler baş ağrısı,epileptik bayılma,kol ve bacakta kuvvet azalması,çift görme,denge bozukluğu,kusma,adet düzensizliği,memeden süt gelmesidir.
Tetkik olarak BT,MR yapılır,tedavisi cerrahidir.Patolojik tanıya göre cerrahi girişime radyoterapi,kemoterapi,immunoterapi eklenip eklenmeyeceğine karar verilir.
BEYİN KANAMALARI
1.Subaraknoid kanama (SAK)
2.Anevrizma ve AVM kanamaları %80-85
3.Nedeni belli olmayan %15-20
4.Hipertansiyon veya kanama bozukluğuna bağlı intraserebral, intraserebellar kanamalar.
SAK
Genellikle baş ağrısı,kusma,bilinç değişikliği ile şekillenen klinik tablo oluşur.BT ile tanı konan hastaya serebral anjiografi yapılır ve tedavisi planlanır. Anevrizma saptanan hastada ilk düşünülecek tedavi cerrahidir.Ameliyata engel bir durum varsa,anevrizma cerrahi olarak ulaşılamayacak yerde ve büyüklükteyse endovasküler girişim planlanır.Anevrizmaya şartlar elverdiğince erken girişimde bulunmak ,2.kanama ve vazospazm gelişmesi açısından önemlidir.
AVM’lerin tedavisi cerrahi,radyasyon ve endovasküler girişimlerdir.
BEL ve BOYUN FITIKLARI
Omurlar arasında yer alan npulposunun genellikle arka yana doğru fıtıklaşması sonucu klinik tablo ortaya çıkar.Boyun fıtığında boyun,sırt,omuz,kol ağrısı,uyuşma,güçsüzlük,bel fıtığında bel ağrısı,bacak ağrısı,bacakta uyuşma, incelme,güçsüzlük şikayetleri olur.Akut dönemde istirahat ,kas gevşetici,ağrı kesici tedaviler uygulanır.Şikayetler geçmezse MR çekilip kesin tanı konduktan sonra fizik tedavi gerekirse cerrahi girişim yapılır.
KAFA TRAVMALARI
Kafa Travmalarında hastanın nörolojik durum ve BT bulguları değerlendirilerek isimlendirilen commotio,contusio,contrcoup,diffuz aksonal yaralanma tabloları ortaya çıkar. Travma sonrası oluşan intrakranial hematomlar da akut subdural hematom,intraserebral hematom,epidural hematom ve SAK’dır.
Tüm kafa travmalarının gerekirse entübasyon ve trakeostomi yapılarak gerekli solunum desteğinin sağlanabileceği,yeterli monitörizasyonun yapılan merkezlerde takibi en ideal olanıdır.
OMURGA TRAVMALARI
Vertebral kolon içinde omurilik yer aldığı için omur kırıkları ve yaralanmaları ciddi ele alınmalıdır. Vakanın bulgularına göre konservatif olarak korse ile stabilizasyon sağlanabilir.
Gerekirse dekompresyon sağlanıp stabilizasyon ameliyatı yapılır.
Nörolojik bulguların iyileşmesi için cerrahi süreçten hemen sonra Rehabilitasyon tedavisine başlanmalıdır.Periferik sinir kesilerinde interfasiküler anastomoz,gerekirse sinir grefi konmaktadır.
EPİLEPSİ
İlaç tedavisine dirençli epilepsi hastalarından cerrahiye uygun olanlar seçilir ön araştırmalar ve gerekli hazırlıklar yapılarak ameliyat edilir. Medikal tedavinin başarısızlığı, genetikle tanıda ve ilaç seçiminde yapılan yanlışlıklar, hasta ve çevresiyle ilgili sorunlardan kaynaklanır.
EEG, uzun süreli video EEG kayıtlan yapılarak, gerekli MR tetkikleriyle araştırılan, psikiyatrik yöntem de uygun olan hastalar cerrahi yolla tedavi edilirler Ancak ağır kronik psikozlar ve zeka gerilikleri ameliyata engel durumlardır.
CGF (Consantre Growth Factor)
PRP ile santrifüj işleminden geçirilerek elde edilen zengin ve yoğun trombosit (platelet) hücrelerinde bulunan büyüme faktörlerinin, ek birtakım uygulamalar ile aktive edilmesi, açığa çıkarılması ve uygulanması ile gerçekleştirilen tedavi yöntemi CGF olarak adlandırılmaktadır.
PRP uygulaması ile kişiden alınan kan bileşenlerine ayrılmakta ve kanın her mililitresinde trombosit yoğunluğuna sahip olan bir plazma sıvısı elde edilmektedir. Elde edilen zengin trombositler, vücutta kanın pıhtılaşmasını sağlamak dışında büyüme faktörleri salgılama ve dolayısıyla yenilenme sağlama özellikleri de taşımaktadır. CGF işlemi tam olarak bu yapının, yani trombositlerin büyüme faktörlerinin aktive edilmesi işlemidir.
CGF uygulamasıyla, PRP uygulamasıyla elde edilen plazmaya, ek birtakım işlemler uygulanmakta, trombositler aktive edilmekte, açığa çıkarılarak tedavisi amaçlanan bölgeye uygulanmaktadır. Böylece tedavisi amaçlanan bölgede, istenilen yenilenme ve yoğun tedavi edici etki sağlanmaktadır.
CGF Uygulamasında Hangi Yöntemler Kullanılır?
PRP uygulamasıyla ne kadar çok ve trombositten zengin yapıda plazma elde edilebilir ise, CGF uygulamasıyla o kadar çok trombosit aktive edilebilmektedir. Trombositlerin büyüme faktörlerinin aktive edilebilmesi için ek yöntemler uygulanarak parçalanması gerekmektedir. Trombositlerin parçalanmasını sağlayan yöntemleri şu şekilde sıralayabilmekteyiz;
- Radyo frekans yöntemi
- Fiziksel bio-aktivatör
- Kimyasal antagonistler
PRP uygulamasıyla trombosit sayısının yoğunlaştırılması sağlanmakta, yukarıdaki ek yöntemler yoluyla ise trombositlerin büyüme ve iyileştirme süreçleri başlatılmaktadır. CGF yöntemi, elde edilen yoğun trombositlerin tedavi edici, yenileyici ve onarıcı niteliklerini açığa çıkaran işlemdir.
CGF Yönteminin Etkileri Nelerdir?
Parçalanarak aktive edilen trombositler ve konsantre yapıdaki büyüme faktörleri, özellikle hasarlı dokulardaki tamir mekanizmalarını harekete geçirmektedir.
Trombositler, yoğun miktarda büyüme faktörleri içermektedir. PRP uygulamasıyla yoğunluklu şekilde elde edilen trombositler CGF yöntemi ile, vücutta hücresel çoğalma, kolajen üretimi, hyalüronik asit üretimi, epidermal hücre büyümesi, anjiyogenez vb. yapılandırıcı sistemleri harekete geçirerek çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılabilmektedir.
Büyüme faktörlerinin doku rejenerasyonunda (yenilenme), pek çok olumlu etkisinin bulunduğunun anlaşılmasıyla birlikte PRP ve CGF yöntemleri yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Böylece, PRP uygulamasıyla doku hasarının gerçekleştiği bölgede trombosit sayısının arttırılması sağlanmakta ve CGF uygulaması ile yüksek yoğunlukta büyüme faktörlerinin salınımı gerçekleştirilerek doku hasarının tedavisi hızlandırılmaktadır.
CGF Nasıl Uygulanır?
PRP yöntemiyle kişiden alınan kan ayrıştırılarak trombositten zengin hale getirilmektedir. Ardından CGF yöntemi ile, trombositler parçalanarak konsantre büyüme faktörleri elde edilmektedir. Yoğun yapıdaki konsantre plazma sıvısı, uygulama alanının dejenfekte edilmesi ve lokal uyuşturucu anestezik kremler uygulanması ile, işleme hazır hale getirilmektedir.
Konsantre plazma sıvısının uygun hale getirilen ve tedavisi amaçlanan bölgeye uygulanma yöntemlerini şu şekilde sıralayabiliriz;
-Direkt enjeksiyon
-Mikroiğneleme
CGF uygulamasının 2.jenerasyon yöntemi olarak karşımıza çıkan ve CGF-CD34 adı verilen yeni yöntemi ile, trombositlerden sadece yoğun büyüme faktörleri değil, aynı zamanda CD34 adı verilen kök hücreler de elde edilebilmektedir.
CGF Yönteminin Tedavi Amaçlı Uygulama Alanları:
- *Eklem kireçlenmeleri (diz, kalça, ayak bileği, omuz bölgeleri)
- *Eklem, bağ ve kas bölgesinde oluşan yaralanmalar
- *Menisküs yaralanmaları ve yırtıklarında
- *BEL VE BOYUN BÖLGESİNDE OLUŞAN FITIKLARDA
- *Kronik hal alan bel ve boyun bölgesi ağrılarında
- *İltihap taşıyan kas hastalıkları ve romatizmal hastalık durumlarında
- *Kas ve bağ dokusu yapışıklıkları durumlarında
- *Topuk dikeni durumlarında
- *Kıkırdak-kemik aşınması ve kireçlenmelerinde
- *Yara ve yanık durumlarının tedavisinde
- *İyileşmeyen yaraların, diyabetik ayak hastalıklarının tedavisinde
Yan Etkiler ve Güvenlik
Enjeksiyon yerinde rahatsız edici bir ağrı yoktur, ancak her enjeksiyon için geçerli olduğu üzere hafif ağrı,yanma,şişlik hissi,kızarıklık,sinir ucu hassasiyetleri,vb..olabilir. Bunlar 1-2 günde geçmektedir.
-Güvenliği tamdır, çünkü kişiye dışarıdan bir ilaç,madde,vb değil, kendi kanından elde edilen kendi serumu verilmekte,dolayısıyla alerji-doku uyuşmazlığı-hastalık bulaşması,vb..gibi riskler kesinlikle hiç bulunmamaktadır
-Hasta tedaviden sonra günlük hayatına bir kısıntı olmadan devam edebilmektedir
Başarı Oranı
Bazı kimselerde kesin, bazılarında da kısmi iyileşme görülebilir.Yaş, metabolizma, hormonal faktörler,vb..gibi birçok sebep iyileşme miktarı ve hızı üzerine etkilidir. %80-85 başarı oranı bildirilmiştir. Uygulamalardan 6-9 ay sonra bile iyileşme sürecinin devam ettiği gösterilmiştir. Doku hasarına yol açan nedenler tam olarak ortadan kaldırılmadığı sürece aynı hasarların doğal olarak tekrarlayabileceği unutulmamalıdır.
Bel ve boyun fıtıklarında haftada 1 kez işlem yapılarak ortalama 6 haftada yeterli sonuç alınmaktadır.(5-8 hafta)
Ameliyatsız Bel ve Boyun Fıtığı Bilgi İçin: 444 4 147 (Dahili 1014)